Son Veda-2 Sözleri - Son Veda-2 İlahisini Dinle - Son Veda-2 İlahi Sözleri
Cemal Kuru kaleminden yazılan Son Veda-2 ilahisinin sözlerisini sizler için aşağıda derledik. Son Veda-2 İlahisinin Sözlerine aşağıdan erişebilirsiniz.Cemal Kuru Son Veda-2 İlahi Sözleri
Gelin Ayşe bir haftanın geçmesini beklemeye başlamıştı. Ayşe için bitmezdi o bir hafta. Onu ancak hasret çekenler bilir. Artık askerler tek tek izine ayrılmaya başlamışlardı. Herkes valizini takmış omuzuna ellerinde izin kâğıdı kimisi annesine babasına kardeşlerine kimisi hanımına çocuklarına koşarcasına nizamiyenin kapısından tek tek çıkıyorlardı. Herkes bu sevinçle giderken Mehmet ise hüzünlü hüzünlü yürüyordu. Sanki özlememişti Mehmet annesini kardeşini o biricik yavrusunu Ayşe’sini sanki özlememişti. Mehmet için öyle birileri yoktu sanki. O yetim o öksüz kimsesiz büyümüştü sanki. Hüzünlüydü kederliydi amma yine de gideceği yer belliydi. Kardeşi Ali’nin kurşunlarına. Ama bilemezdi Mehmet bunları düşünemezdi ki. İçindeki sıkıntının ayaklarının zorla gidişinin kaderinin böle yazılmış olmasını bilemezdi. Mehmet özlemi burnunda tüttüğü o güzelim köyünün toprağına evlat hasretiyle anne kucağına her an her dakika özlemini çektiği hanımı Ayşe’sine oğlu Yakup’una kavuşmak için yola çıkmıştı. Mehmet’in yolunu bekleyen gelin Ayşe Allaha öyle dua ediyordu ki hiçbir şey onun bu mutluluğunu engelleyemezdi. Ayşe aahh Mehmet’im kavuşmamıza bir gün kaldı seni öyle çok özledim ki diyordu. Bilmiyordu gelin Ayşe o özlemin kısa süreceğini Mehmet’ine kavuşup bir anda kaybedeceğini. Bilmiyordu oğlu Yakup’un yetim kalacağını bilmiyordu kendisinin dul kalacağını. Bilmiyordu ki Mehmet’in eve geldiğinde o evin kan gölüne döneceğini. Mehmet Ayşe’siyle kararlaştırdığı gibi özlem duyduğu evine gecenin sessiz karanlığında gelmişti. Ama Mehmet bunalıyordu sıkılıyordu o güzelim evine sığmıyordu sevinemiyordu Mehmet ailesine kavuştuğu için. Ayşe’siyle yatak odasına girdiler. Oğlu Yakup’u uyuyordu. Özlem duyguları içinde oğlu Yakup’a baktı baktı kokladı. Oğlum Yakup’um diyebildi sadece. Yakup’un hiçbir şeyden haberi yoktu. Uyuyordu mışıl mışıl. Babasının geldiğini bilseydi kalkıp boynuna sarılmaz mıydı babacığım diyerek. Uyansaydı naralar atmaz mıydı sevincinden. Birden yatak odasından dışarıya fırlar, babaanne amca kalkın kalkın babam gelmiş diye feryatlar koparmaz mıydı? Kaderdeki yazı onun da üzerine çökmüş onu uyutuyordu. Artık Yakup bile o güzelim sevinç çığlıkları atarak babasının ölmemesine vesile olamıyordu. Hasret giderdiler Mehmet ile Ayşe. Dertleştiler konuştular saatlerce ve uyku gelip bastırdı ikisini. Mehmet annesine kardeşi Ali’ye ben geldim diyebilirdi. Anneciğim ben geldim oğlun Mehmet geldi diyerek annesiyle kardeşiyle hasret giderebilirlerdi. Ama kader müsaade etmiyordu. Alnına yazılmıştı ölüm. Artık geriye dönüş yoktu. Kardeşinin silahından çıkacak kurşunlar müsait ortam bekliyordu sanki. Bir an önce silahından çıkıp evine habersiz gelen Mehmet’in sırtına yerleşmek istiyordu. Kurşundu onlar. Onların acıması olmaz. Yalvarsan ki ne olur yapmayın Yakup’u yetim koyacaksınız, gelin Ayşe’yi dul bırakacaksınız, annesini gözü yaşlı bırakacaksınız. Kardeşi Ali’yi hapse göndereceksiniz. Bir yuvayı yıkacaksınız. Ne olur yapmayın diye yalvarsak dinlemezler, kurşun onlar.
Sabah olmuştu ve güneş bir hayli tepeye kadar çıkmıştı. Ayşe çoktan kalkmıştı. Sabah kahvaltısını hazırlıyordu. Misafiri vardı. Mehmet’i gelmişti. Belliydi ki sürprizi kahvaltı sonrasında yapacaklardı. Ayşe çok heyecanlıydı, kıpır kıpırdı, yerinde duramıyordu, annesi de yardım ediyordu gelinine. Mehmet’inden habersizce Yakup ile amcası Ali kalkmamışlardı. Gelin Ayşe odasına çıkarken kapıyı açık bırakmışı. Kurşunlar artık zamanı geldi dercesine aklına gelmemişti annesine söylemek. Dedim ya kader, alın yazısı, önüne geçilmez. Kahvaltı sofrası hazırdı. Annesi Ayşe’ye oğlum Ali’yle torunu Yakup’u çağırmasını söyledi. Demiyordu ki Ayşe onsuz boğazımdan geçmiyor. Çünkü Mehmet’i askerdeydi. Öyle biliyordu. Ayşe önce Yakup’u sonra Ali’yi çağırdı kahvaltı hazır diye. Aklına gelmiyordu Mehmet’ini çağırmak. Unutmuştu kader unutturmuştu ona. Sanki anlaşmışlardı kurşunlarla inat edercesine. Çağırmak istemiyordu canından çok sevdiği Mehmet’ini. Oğlu Yakup’unun biricik babasını. Aklına gelmiyordu biraz sonra dul kalacağı. Düşünemiyordu oğlu Yakup’unun yetim kalacağını.Bir insan bile bile canından çok sevdiği kişinin nasıl ölümünü hazırlardı. Ayşe az sonra olacakları bilseydi çağırmaz mıydı Mehmet’ini. Çağırırdı elbet ama çağırmadı. Ali kalmıştı elbisesini giyindi ve odanın penceresini açtı ve derin bir nefes aldı Ali. Birkaç kez nefesini aldı verdi. İçimde bir sıkıntı bir darlık var hayırlısı olur inşaallah dedi kendi kendine. Çıktı odadan. Lavaboya doğru gidiyordu ki Ali bir de ne görsün yengesinin yatağında bir erkek vardı, aman Allahım bu nasıl olur birden durakaldı Ali. Bir daha baktı. O gördüğü kişi uyuyordu. Kimdi o, abisi Mehmet askerdeydi, gelmiş olamazdı, çünkü geldiğinden kimsenin haberi yoktu. Birden aklı karıştı Ali’nin nasıl olur dedi kendi kendine. Yengemin yatağında yabancı bir erkek, yoksa yengem… Yengem …Olamaz yengem çok sevdiğim yengem abime ihanetlik yapamaz dedi. Ta ki abimin yatak odasına kadar girilsin. Yıkılmıştı Ali bu gördüğü manzara karşısında. Hayır, aman Allahım diyerek odasına koştu. Hiç düşünmeden silahını eline aldı. Aman Allahım ne olur Ali bir kez olsun gir odaya. Belki abin Mehmet’tir olamaz mı, düşünmedi Ali. Biliyordu ki abisi Mehmet askerdeydi. Ayşe kader unutturmuştu Mehmet’inin geldiğini. Öyle kaptırmıştı ki kendini ev işlerine onun için Mehmet hala askerdeydi sanki. Artık Mehmet için ölüm vakti gelmişti. Saniyeler kalmıştı. Son nefeslerini alıyordu. Birden birkaç el silah sesi duyuldu evin içinden. Arş titredi, denizler kabardı dünya yerinden oynadı sanki.
Kader sen mi kaldın bana gülecek akıttım yaşımı kimler silecek
Gelme ecel gelme üç gün ara ver al benim selamımı da götür yâra ver
Aman Allahım kardeşi Ali abisi Mehmet’i vurmuştu. Vurulmuştu Mehmet gencecik yaşında. Annesine oğlu Yakup’una Ayşe’sine doyamadan kardeşi Ali’nin birkaç kurşunuyla sevgiden mahrum kalmıştı. Artık hiç annesini göremeyecekti. Artık hiç saçlarını okşayamayacaktı Yakup’unun. Kardeşi Ali’yle güreş tutamayacaktı. Ayşe’m canım diyemeyecekti Mehmet. Bitmişti, vurulmuştu. Hiçbir şeyden haberi olmayan Mehmet’in annesi nedir bu silah sesi diyerek koştu. Bilmiyordu oğlu Mehmet’inin kanlar içinde kaldığını. Bilmiyordu ki Mehmet’inin mezara Ali’sinin hapse gireceğini. Nedir o silah sesi. Ali geldi. Koynumuzda yılan besliyormuşuz ama bu yılan bir daha eve gelemeyecek. Aliii…O yılan dediğin senin abin Mehmet’ti. Bir daha o eve gelemeyecek. Çünkü hiç düşünmeden gözünü kırpmadan vurdun Mehmet’imi, Yakup’umun babasını, gelin Ayşe’nin canını, annenin ciğerparesini. Abim dediğin Mehmet’i vurdun. Aklı başına gelmişti Ayşe’nin. Yatak odasına doğru koşmaya başlamıştı. Hayır Ayşe gitme gitme çünkü dayanamazsın gördüğün manzaraya. Çünkü canından aziz saydığın hayat arkadaşın Yakup’unun babası Mehmet’in kanlar içindeydi. Dayanamazsın gitme gelin Ayşe. Odaya girdi Ayşe bir de ne görsün aman Allahım aman Allahım Mehmet’i kanlar içinde yatıyordu. Sağ eli geriye düşmüş, kardeşi Ali’ye benim Ali abin Mehmet yeter artık vurma kurtar beni dayanamıyorum dercesine vah Mehmet’im vah. Vah gelin Ayşe’m vah. Sürpriziniz bu mu olacaktı.Kan mı olacaktı ölüm mü olacaktı. Haber verseydiniz ya. Annene kardeşine oğlunuz Yakup’a. Bilemezlerdi ki böyle olacağını nerden bilsinler ki. Ayşe gördüğü manzara karşısında ne yaptın Ali abini Mehmet’imi vurdun neden Ali neden diye feryatlar koparıyordu. Ali birden durakladı. Kafası zonkladı sanki, düşündü düşündü duyduklarına inanmak istemiyordu ama gerçekti abisi Mehmet’i vurmuştu. Asla abisini göremeyecekti bir daha. Af dileyemezdi ondan ne olur abi affet beni diyemezdi. Artık yoktu Mehmet. Al sopayı vur bana hatalıyım ben ne olur affet beni abi diyemezdi. Çünkü vurmuştu tek abisi Mehmet’i. Hayır, hayır aman Allahım ben abimi vurmuşum diyerek feryat ediyordu Ali. Ama feryadı boşunaydı. Vurmuştu Mehmet’ini kanını akıtmıştı. Feryatlar boşunaydı artık. Gözü yaşlı anne, duyduklarım doğru mu, neler söylüyorsunuz siz diyerek oradan oraya koşturdu. Bir türlü oğlu Mehmet’inin kanlar içinde yatan cesedinin yanına gidemiyordu. Olamazdı imkânsızdı, Mehmet’ini askere göndermişti annesi. Oğlunun yokluğunda torunu biricik Yakup ile avutuyordu kendini. Onun için Mehmet askerdeydi. Duydukları imkânsızdı, olamazdı, mutlaka duydukları yanlış olmalıydı. Hayır anne hayır Mehmet’im vurulmuştu. Duydukların yanlış değildi şaka değil gerçekti. Mehmet’im vurulmuştu. Yetim kalmıştı torunun Yakup. Dul kalmıştı daha gencecik yaşında gelin Ayşe’m dediğin. Daha sen bile doyamamıştın Mehmet’ine. Evet anne Mehmet’in vurulmuştu. İnanmak istemiyordu annesi. Ama o kanlar içinde çaresiz biçimde yatan oğlu Mehmet’ti. Baba babacığım diye bir ses duyuluyordu odada. Minik bir ses. Tatlı ama çok tatlı bir sesti. Oğluydu Mehmet’in daha henüz dört yaşına girmemişti. Doyamamıştı babasına sevgisini sıcaklığını hissedememişti. Daha uzun yıllar beraber olacaklardı babasıyla. Ama ne yazık ki Yakup küçük yaşta yetim kalmıştı. Babasını kanlar içinde gördükçe dayanamıyordu Yakup feryat ediyordu. Artık Yakup’un babası yoktu. Yetim kalmıştı Yakup küçük yaşta. Hüzünler gözyaşları vardı Mehmet’in evinde. Askere uğurlarken sevinç gözyaşları vardı. Çünkü askere gidiyordu Mehmet, sayılı gün tez geçerdi. Ama olmadı. O sevinçlerin yerini matem ve gözyaşları almıştı. Neden gözyaşı dökmesin anne. Sağ salim askere uğurladığı Mehmet’ini kanlar içinde bulmuştu. Yürek mi dayanır buna, hangi ananın yüreği dayanır. Çok büyük bir kayıp çok büyük bir acıydı bu. Annesinin acısı bununla da bitmiyordu. Acı üstüne acı ekleniyordu. Mehmet’ini kaybettiği gibi yanlışlıkla abisini vuran Ali’sini de hapse gönderiyordu. Anne büyük bir acı daha yaşıyordu. Hangi ananın yüreği dayanır buna. Oğlu Mehmet’e mi ağlasın. Yoksa hapse yolladığı Ali’sine mi? Anne yüreği dayanır mı? Allahım bana gösterdiğin bu acıyı hiçbir anaya gösterme diye dua etti.
Daha genç yaşımda bak nasıl oldum iki elim bağlanınca şaşırdım kaldım
Mahkemeye vardı varan hayale daldım iki elim bağlanınca şaşırdım kaldım
Yakmalı yıkmalı anam hapishaneyi el kızı bekler mi anam otuz seneyi
****
Muradıma eremeden ayrıldım yârdan şimdi hep dileklerimiz şu dört duvardan
Bana mektup yazın anam bildirin ordan iki elim bağlanınca şaşırdım kaldım
Yakmalı yıkmalı anam hapishaneyi el kızı bekler mi anam otuz seneyi
****
Ey yâr yavrularım sana emanet gözlerinin yaşı akıp durmasın
Yalvarırım öksüzlüğünü bildirme arada boynunu büküp durmasın
Onlar hediyemdir sakla yanında nolur mezarımı göster sonunda
Giyindir kuşandır bayram gününde ellerin eline bakıp durmasın
Cemal Kuru'a ait Son Veda-2 ilahisini aşağıdaki bölümden dinleyebilirsiniz. Son Veda-2 İlahisini Dinle
Cemal Kuru kaleminden yazılan Son Veda-2 ilahisinin sözlerisini sizlerin hoşunuza gitti ise Son Veda-2 İlahisinin Sözlerini arkadaşlarınız ile paylaşabilirsiniz.